Köşe Yazarları ve Köşe Yazıları

Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Selahaddin E. ÇAKIRGİL
secakirgil@yahoo.com
Yazarın Sayfası
Dinle

Çoğu zaman tartışılan cenaze namazları üzerinde daha bir ciddiyetle durulmalı değil mi?

Çoğu zaman tartışılan cenaze namazları üzerinde daha bir ciddiyetle durulmalı değil mi?

08 Mayıs 2025 Perşembe

Önce, son günlerde bazı cemaat çevrelerinde çokça tartışılan bir konuya değinelim.. Miladî-19. YY'ın son demlerinde, Osmanlı dönemimizin alenî materyalistlerinden Baha Tevfik, Beşir Fuad, Tevfik Fikret gibi isimler ve de adını yazarak yazımı kirletmek istemediğim bir diğeri, Nurullah Ataç, O. N. Çerman, İ. Öktem, Aziz Nesin, vs.. Bu isimler Allah'a inanmadıklarını alenen söylediler ve inanmadıkları bir dinin icaplarına göre cenaze töreni istemediklerini söylediler ve öyle gittiler. Malûm birisinin cenazesi üstüne ise, namaz gerekmediğine 'devletliler'ce karar verilmiş ama, kız kardeşi, 'Ben ağabeyimi namazsız göndertmem!' diye feryatlara gark olmuş, 8-10 kişi, hemen bir araya gelip cenaze namazının kılındığı iddia olununca konu kapanmıştı.. Önceleri, bir şiirinde, 'Bu türlü dinsizlik diyanetimdir benim..' diye, mısralar yazan, ama, ömrünün son demlerinde 'Allah Bir..' diye bir kitap yazdığı için iman tazelediği kabul edilen Hasan Âli Yücel ise, en azından o son yönelişiyle musalla taşından sessizce yeni yolculuğuna çıkmıştı..

*

Bu vesileyle bir başka hadiseyi de -ülkenin hangi merhalelerden geçtiğinin anlaşılması açısından- hatırlatmakta fayda olsa gerek..

Bir zamanlar, 1969'da, Temyiz (Yargıtay) Mahkemesi Başkanı olan İmran Öktem isimli kişi de, 'Allah inancı'nı hafife alan bir konuşma yapınca; Müslümanlardan bir grup, bu kişinin ölümünde cenaze namazını kılmayacaklarını açıkladılar, gazetelere yansıyacak şekilde.. (Ülkede henüz TV yayını yoktu ve bilinmiyordu.) Ve bu açıklama geniş bir kabulle karşılandı

Söz konusu kişi ölünce, cenazesini getirdiler Ankara -Maltepe Camiine.. O cenaze törenine İsmet Paşa ve bir çok general ve diğer subaylar da gelmişlerdi.. Kemalistlerce bir kural haline getirilmiş laik usûl gereğince, kenara çekilip, namazdan çıkan cemaatin, cenaze namazı kılmasını seyredeceklerdi.. Ama cemaat gelmiyordu tabut başına..

Cemaatin dağılması ve çekip gitmesi karşısında İsmet İnönü küplere binmişti âdeta.. Bağırmaya başlamıştı. Etrafındaki generaller de tabancalarını çekmişler, cenaze namazı kılmaları için, cemaati zorla tabutun başına getirmeye çalışıyorlardı.. Bir hayli karışıklıktan sonra, hatırımda kaldığına göre, silah zoruyla oluşturulan 30-40 kişilik bir cemaate cenaze namazı kıldırılmıştı.

Ondan sonra 'taife-i laicus' medyası ve malûm güç odakları tarafından, günler-haftalar boyu ne korkunç irtica yaygaraları koparılmıştı; anlatılsa yeni nesiller inanmakta zorlanırlar..

*

Müslüman insanların da elbette bir takım hataları, yanlışları veya günahları olabilir.. Ama, İslam'ı alenen, açık beyanlarla reddetmemiş kimselerin cenazeleri ya da kimliği bilinmediği halde, cenaze namazı kılması için Müslümanların önüne getirilen kimseler hakkında hüsn-i zanna göre davranılması tavsiye olunmuştur. Elbette bazı kimselerin cenaze namazının Hz. Peygamber (S) tarafından kılınmadığı da bildirilmiştir.

Her cenazenin, hal-i hayatındayken çok günahkâr ya da tertemiz olduğu şeklinde kanaatler yürütülmesi insanların değerlendirme kıstaslarına göre farklı olabilir.. Hani, 100 yıl öncelerin büyük ediplerinden Süleyman Nazif'in bir yakınması meşhurdur: O, herkesi ağır şekilde suçlayan ve kitabında hemen herkesin itikadı açıdan çok tehlikeli noktalara gittiğini yazan bir zata yazdığı notta; 'Üstadım, kitabını okudum.. Tekfir edilmedik ve edilmeyecek kimseyi bırakmamışsın.. Her halde, huzûr-i İlâhî'ye varınca, ki: 'Yâ Rab, senin dininin anlaşılması için, tekfir etmedik kimse bırakmadım ve senin huzuruna tek mümin olarak geldim!.' diyeceksin..' der.

*

Evet, İslâm diniyle ve onun hükümleriyle ve de Müslümanlarla alenen mücadeleye girmiş kimselerin cenazeleri yine de cenaze namazlarının kılınması için, Müslümanların önüne getirilirse.. Müslümanlar da elbette duvar gibi hissiz kalmayıp, onlar karşısında tavırlarını belirlerler.. Ama, orada bile, o gibi kimseler, geride kalanlarına ibret almalarını tavsiye eden bir hatıra bırakmış sayılabilir.. Yoksa, musalla taşına getirilen herkesin tertemiz ve günahsız olduğu düşünülemez. Suçsuz ve günahsız olarak huzur-i ilâhîye çıkacak olanlar ancak Peygamberler ve -şer'an- rüşd yaşına gelmemiş çocuklardır. Onlar için rahmet niyaz olunmasına da gerek yoktur. Çünkü, onlar zaten rahmet olarak gönderilmişlerdir.

*

Öte yandan, Cenaze namazlarında, hoca tarafından tezkiye bâbında sorulan 'Mevtayı nasıl bilirsiniz?' sorusuna, tanıyan-tanımayan yüzlerce insan'ın, 'İyi biliriz!' demeleri ve 'İyi bir Müslüman olarak bilir misiniz?' sualine de aynı şekilde, yine, 'İyi biliriz..' demeleri ve 'haklarınızı helâl ediniz'e de hiç tanımayanların da 'Helâl olsun!' demelerinin, bu tezkiyeler konusunun da, ciddî olarak düzenlenmesi bir ayrı hassas konu değil midir?

*

**

Evet, bu konuya bu kadarca değindikten sonra kısaca, günlerdir tartışılan Ö.Özel'e yapılan fizikî saldırı üzerinde de birkaç kelime edelim..

Ö. Özel'e atılan tokat 'Atatürkçülük'e mi atılmıştı sahiden de..

*

2004 yılında iki çocuğunu öldürme suçundan 16 yıl hapis yatan ve o cinayetin işlendiği zamandaki kanunlara göre 2020'de 'şartlı tahliye' edilen Selçuk Tengioğlu isimli katilin saldırısına uğrayan CHP Gen Başk. Ö. Özel "Saldırı bize, bana, hepimize yazılmış açık bir mektup. Bu hepimize yapılmış bir saldırıdır" dedi ya, birileri, bu saldırıyı, hemen, 'laik değerlerle donanmış olanlara ve de -resmî ideolojinin 'ikon'laştırdığı bir isim etrafında şekillenen '..izm' ideolojisine - Atatürkçülüğe, bir saldırı' olarak niteledi..

*

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da saldırgan Tengioğlu'nun "Ben Osmanlı çocuğuyum" dediğini ileri sürüyor..

Saldırganın ağabeyi Davut Tengioğlu ise, CHP'nin kanalı Halk TV'de kardeşinin böyle bir söz söylediğini sanmadığını belirterek, "Kendisi koyu bir Atatürkçü'dür. Osmanlı düşüncesine yakın biri olduğunu düşünmüyorum. (...) Kardeşim iyi bir CHP'lidir, hem de çocukluğundan beri. Ben sağcı, o solcuydu" diyor.

Yani, bu durumda, Tanrıkulu'nun iddiası da, o saldırı eyleminin bir parçası sayılmaz mı?

Hatırlıyor muyuz Danıştay saldırısı sırasında da Danıştay üyesi olan 'sırılsıklam laik' bir kadın üye, 'saldırgan'ın 'Allah-u Ekber!' diye saldırdığını söylemişti. Ama hayret, Danıştay'da toplantı halinde o saldırıya şahit olanlardan hiç kimse, o sesi duymamışlardı.

*

Suriye'nin, Nusayrî diktatörlüğünden kurtulduğu 8 Aralık'tan hemen sonra, MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın, Şam Fatihi Ahmed Eş-Şara ile birlikte Emevî Camii'nde kıldığı namaz, bütün dünyanın dikkatini çekmişti.

Çünkü burası, herhangi bir cami değildir.