Köşe Yazarları ve Köşe Yazıları

İbrahim Güneş

Trump'a kurşun küpe

Trump'a kurşun küpe

17 Mayıs 2025 Cumartesi

Seksen altı, kırk yedi...

Bu rakamı lütfen aklınızda tutun...

Zira ABD Başkanı Trump, belli ki kendisine yönelik suikast girişiminin halen sürdüğünü düşünüyor. Suudi Arabistan'da kendisine ikram edilen kahveyi alıp, içiyormuş gibi yapıp, içmeden kenara koyması dikkatlerden kaçmadı.

Haksız da sayılmayabilir...

Eski FBI Başkanı Comey, sahildeki kumların üstüne deniz kabuklarıyla 86 47 yazılmış bir fotoğraf paylaştı...

ABD Başkanı Trump'ı korumakla sorumlu gizli servis hemen inceleme başlattı. Zira mesajı veren Trump'a hasım olan eski bir FBI Başkanı ve ilk iki rakam olan 86'da "olağan olmayan yollarla ölüm" kodu olunca durumdan şüphelendiler...

Trump'ın 47'inci ABD Başkanı olduğu düşünülünce mesaj daha bir anlamlı hale geldi. Zira Siyonizm'deki sembolleri hafife almamak lazım.

Trump da kulağına küpe olan o kurşundan sonra Kennedy Suikastı dosyasının gizlilik kararını kaldırmış ve kendisini hedef alanlara bir anlamda ne yaptığınızı biliyorum mesajı vermişti...

Peki "neler oluyor?" derseniz...

Aklımızın erdiğince anlatmaya çalışalım.

Trump, belli ki arkasından iş çeviren, seçim döneminde rakibine oynayan Netanyahu'nun üstünü çizmiş vaziyette.

Öncelikle Beyaz Saray'daki ayar verdiği konuşmasının ardından, 3 ülkeyi kapsayan Orta Doğu Turu'na İsrail'i eklemedi.

Netanyahu'nun karşı çıkmasına rağmen, Suriye Cumhurbaşkanı Eş Şara ile buluşması... Riyad'daki zirveye "Erdoğan'ı da dahil etmesi... Üstüne, "Erdoğan ile konuştum. Suriye'ye yaptırımları kaldırıyoruz." Netanyahu'nun kimyasını bozmuştur muhtemelen. Bu arada Netanyahu da yolun sonuna yaklaştığını hissediyor olmalı. Köşeye sıkışmış vahşi bir hayvan refleksiyle Gazze'ye yönelik en ağır saldırıları yapıyor. Bir günde 100'den fazla şehit verilen saldırılar direnci kıramıyor ama can yakıyor. Ve tabii şunun da altını çizmek gerekiyor; Gazzeliler, kanıyla, canıyla Siyonizm'in ördüğü korku duvarını yıktı. Avrupa'da, ABD'de artık eskisi gibi İsrail'in soykırımını savunmaya çalışanların suratına tükürülüyor. Vicdanların sesi eskiye göre çok daha güçlü çıkıyor...

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Dostum Trump'tan Gazze konusunda müjdeli bir haber bekliyoruz" açıklaması biraz olsun umutlarımızı tazeledi. İnşallah Türkiye Gazze'deki barışın da mimarı olur...

Rabbim Kurban Bayramı gelmeden, Gazzelilerin yüzünü güldürür...

BARIŞIN ANAHTARI TÜRKİYE

Savaşlar, çatışmalar orman yangınları gibi...

Çıkarmak için bir kıvılcım yetiyor. Orman yangınlarını besleyen rüzgar, kuru hava misali, savaşlar da kin, intikam, nefret duygularıyla büyüyor. Büyüdükçe de daha yakıcı, yıkıcı hale geliyor.

Tüm bu kaotik, karanlık atmosferde İstanbul umudun adresi oldu.

Elbette Rusya-Ukrayna müzakerelerinden bir anda barış çıkmasını beklemek mümkün değil. Ama en azından tarafları masaya oturtabilmek, konuşmalarını sağlamak dahi önemli bir başarı.

Aynı şekilde Dolmabahçe'de olduğu gibi cuma günü İran Konsolosluğu'nda da Avrupa ile İran arasında da nükleer müzakereler vardı. Yani bir başka istikrar, huzur arayışı da orada sürdürüldü.

Türkiye barış yapıcı ülkü misyonunu güçlendiriyor.

Arnavutluk'taki Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi'ne katılan Erdoğan'ın

daha kırmızı halıda yürürken verdiği, "Tüm dünyaya barışı seslendireceğiz" mesajı hepimizin dikkatini çekti.

Göğsünü kabarttı. Arnavutluk Başbakanı Edi Rama'nın, İtalya Başbakanı Meloni kırmızı halıda yürürken evlenme teklif edecekmiş gibi dizinin üstüne çökmesi, Erdoğan'ın Rama'nın takım elbisenin altına giydiği spor ayakkabılarla ilgili yaptığı espriler günün tebessümü oldu... Erdoğan'ın zirvede verdiği mesaj aslında tüm yaşananların çözüm formülüydü... Erdoğan, "Bölündükçe zayıflıyoruz, birleştikçe güçleniyoruz" dedi. Türkiye'yi dışlayan AB'ye de bir anlamda mesaj verdi.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken, Yunan medyası bile Türkiye'yi-İstanbul'u yazarken, CHP medyasının devekuşu misali kafasını toprağa gömmesi de bir başka üstüne düşünülmesi gereken meseleydi.

Erdoğan'a yarar anlayışı artık öylesine ideolojik bir saplantı ve körlük haline geldi ki, milletin hayrına olan hiçbir işe sevinemeyen de bir kitle oluştu. Ne diyelim. Allah ıslah etsin...

YENİ BİR ÇAĞIN EŞİĞİNDEYİZ

Fatih Sultan Mehmet Han'ın Şahi toplarını döktürmesi bir çağın kapanıp bir çağın açılmasının aslında gizli sembolüydü...

İstanbul'u fetheden o güç, aşılmaz sanılan surları parçaladı. Zaferin yolunu açtı.

Bu yüzden dünün şartlarıyla bugünü okuyanlar yanılıyor olabilir.

Türkiye bu yoğun gündemde sessiz sedasız büyük bir devrime imza attı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu, Bayraktar TB3'ün, TCG Anadolu'dan havalanıp, hedeflerini tam isabetle vurup, yeniden SİHA gemisine dönme başarısını hem alkışladı; hem de "Deniz muharebelerinde yeni bir çağın kapıları açıldı" diye değerlendirdi. Aynı yetenekleri elde etmek için İsrail ve ABD ile bir yarış içindeydik. Dünyada ilk kez biz başardık. Üstelik SİHA'mız aynı zamanda denizaltı İHA'sı ve İDA'larla da konuşuyor. Yapay zeka ile saldırı senaryosu tasarlıyor. Yani denizlerde savaş konsepti değişiyor.

Denizkurdu 2025 tatbikatında aynı anda atmaca füzeleri de denendi... Türkiye açık söylemek gerekirse yerli ve milli imkanlarla çıtayı zirveye taşımaya çalışıyor.

Milli Muharip Uçak Kaan'ı gökyüzüne taşıyacak olan TF35000 turbofan motorunun görüntüleri paylaşıldı. Motorun gücünü bir otomobil üstünden tarif etmek gerekirse kaba bir tarifle anlatmak gerekirse 150 bin beygir gücünün üstünde... Sınıfında en iyi olma yolunda... Aynı süreçte KIZILELMA MUİS'in 4'üncü prototipi de gökyüzünde kanat çırpmaya başladı. İtalya ve ABD'yi eleyip HÜRJET'i İspanya'ya ihraç etme başarısı gösterdik.

Savaş sahasında dengeleri bozan, psikolojik üstünlüğü ele geçirmenizi sağlayan kamikaze drone konusunda da önemli başarılara imza atıyoruz. Listeyi uzatmak mümkün...

Türkiye'nin bir 5-10 yıla ihtiyacı var. Ondan sonra uzatmalı nişanlılık yaşadığımız AB bizi ister alsın, ister almasın, hatta onlar isteyince de biz biraz ipe un serelim ki kıymetimizi anlasın...

Zira Avrupa'nın güvenlik mimarisinde Türkiye'nin kıymeti her geçen gün artıyor...

Suriye'nin, Nusayrî diktatörlüğünden kurtulduğu 8 Aralık'tan hemen sonra, MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın, Şam Fatihi Ahmed Eş-Şara ile birlikte Emevî Camii'nde kıldığı namaz, bütün dünyanın dikkatini çekmişti.

Çünkü burası, herhangi bir cami değildir.